25 Temmuz 2011 Pazartesi

Masumiyet/Zeki Demirkubuz

Masumiyet filminin tartışmasız en iyi sahnesi; Haluk Bilginerin muhteşem tiradı..

Bekir(Haluk Bilginer):
Bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan. bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa? hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı. sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan… nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar… pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma… dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagor a kesikmiş. zagor da kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar a ; benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabii: zagor u ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunnar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle… önce öldü dediler zagor a, sonra komalık. ankara da oluyor bunnar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornaya değmiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat. ama bu sefer başka güzel orospu. oranın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya bizde, nasıl? diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bişey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak…işte o gün bu günden beri bu orospuyla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden. önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu durmuyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. naptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bişe demiyo. sinop ta oluyo bunnar. ben de döndüm istanbul a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene; o haliyle kalk git sen diyarbakır a, üç gün ortadan kaybol… herif kafayı yiyo tabii. dönünce bi dayak buna: eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyo. uzun zaman anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır a, zagor un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır dayım. bi soruşturma. kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişe demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.

http://www.youtube.com/watch?v=cfu4Hq6kzcI

Aşkım için ben cehennemde yanmaya hazırım ya sen?

Eşkıya filminde realizmin pragmatizmin dibine vuran Berfonun tiradı, Buyrun..

Baran: Bana niye ihanet ettin Berfo?

Berfo: Demek ki sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun. Peki iyi öyle olsun. Şimdi ben sana söyle desem, ben bunları yaptım çünkü aşıktım ölüyordum aşkımdan. Bunun üzerine kim beni suçluyabilir ki? İhanet mi aşkım için yaptım ulan. Ahlaksızlık mı evet yaptım. Ben en yakın arkadaşımı jandarmaya ihbar etmiş adamım. Sen yapabilirmiydin benim yaptıklarımı? En sevdiğin arkadaşına ihanet edip ihbar edebilirmiydin? En yakın arkadaşının altınlarını çalabilirmiydin? O altınlarla en yakın arkadaşının sevdiğini anasından babasından satın alabilirmiydin? Arkadaşını ölüme gönderebilirmiydin? Ama ben yaptım aşkım için yaptım. Şimdi söyle bana hangimizin aşkı kejeye daha büyük? Hangimiz keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik? Aşkım için ben cehennemde yanmaya hazırım ya sen?

http://www.youtube.com/watch?v=j4Iqz6dEZbk

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Bak beyim, sana iki çift lafım var…!

Bak beyim, sana iki çift lafım var…! Koskoca adamsın, paran var, pulun var, binlerce kişi çalışıyor ...emrinde… Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın ki…Sen değil misin öz kızına bile acımayan? Bir damlacık saadeti çok gören, anlıyor musun beyim bu çocuklar birbirlerini seviyor... Ama ben boşuna konuşuyorum, sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrika sahibi Saim Bey… Sen mi büyüksün… Hayır ben büyüğüm, Ben Yaşar Usta...Sen benim yanımda bir hiçsin anlıyor musun, bir hiç, gözümde pul kadar bile değerin yok ama şunu iyi bil !.. Ne oğluma ne de gelinime bir şey yapamayacaksın, yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi çünkü bizler birbirimize para pul ile değil sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz, biz güzel bir aileyiz ve bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık aileme dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime.. Eğer onların kılına zarar gelirse, ben. ömründe bir karınca bile incitmemiş olan ben Yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni… Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile...

22 Temmuz 2011 Cuma

Cinema Paradiso

IMDB/20 temmuz 2011
8.5

A filmmaker recalls his childhood, when he fell in love with the movies at his village's theater and formed a deep friendship with the theater's projectionist.

Director: Giuseppe Tornatore
Writers: Giuseppe Tornatore (story), Giuseppe Tornatore (screenplay), and 1 more credit »
Stars: Philippe Noiret, Enzo Cannavale and Antonella Attili

2,5 saatlik muhteşem, müthiş, harikulade bi filmdi cinema paradiso.. 90 da en iyi yabancı film oscarını almış film, eminim amerikan filmi olsaydı en iyi senaryo ödülünü de kimseye kaptırmazdı senarist. Senaryo izleyeni kendine çok iyi bağlıyor. Örneğin filmin sonuna doğru filmin başında olayların merkezindeki sinema binası yıkıldığında herkes sanki kendi çocukluğunda içinde bilye oynadığı eski bina yıkılıyormuş hissine kapılıyor. O sahne de binanın yıkılışı iki farklı grupta iki ayrı; iki uç duygular yaşatıyor. hayatının en güzel günlerini hayatının en kötü günlerini hayatının en heyecanlı, en sakin, en yalnız, en kalabalık günlerini o bina da geçirenler için o yıkım müthiş bir olayken genç çocuklar için hişbirşey ifade etmiyor.Film okadar başarılı ki seyirciyi o kadar filmin bir parçası haline getiriyor ki bu yıkım sahnesi bebeklikten beri yaşadığınız evin yıkılmasının yarattığı halet-i ruhiyeye sizi kolayca sokabilir.