7 Aralık 2013 Cumartesi

Dış Ticaret Hacmi ve Dış Ticaret Haddi

Dış ticaret hacmi ve dış ticaret haddi nedir kısaca bahsedelim. Dış ticaret hacmi, dış ticaret haddine göre daha çok duyulur okunur izlenir.. Halbu ki dış ticaret hadleri ,dış ticaret hacmini asıl anlamlandıran veridir diyebiliriz..

Dış ticaret hacmi
Dış ticaret hacmi =ihracat+ithalat  yani, bir ülkenin dış dünyayla yaptığı ticaretin hacmini gösterir. Türkiye'nin dış ticaret hacmiyle ilgili son verileri geçen günlerde sizinle paylaşmıştık.(1)

Dış ticaret haddi
İhraç edilen malların ortalama fiyatının, ithal edilen malların ortalama fiyatına bölümüdür. Yani dış ticaret haddi lehimize geliştiğinde ihraç fiyatlarının ithal fiyatlardan daha hızlı artması söz konusudur. Bu durumda bir birim ithalat için daha az ihracat yapmamız gerekiyor. Dış ticaret haddi aleyhimize geliştiğinde bir birim ithalat için daha fazla ihracat yapmamız gerekiyor. Dış ticaret hadleri, 100 değerine göre yorumlanmaktadır. Dış ticaret hadlerinin baz alınan yıla göre 100’den büyük çıkması, dış ticaretten zaman içerisinde yararlanıldığını; dış ticaret hadlerinin baz yıla göre 100’den küçük çıkması ise, dış ticaretin kazançlı yönde gelişmediğini göstermektedir. Diğer bir deyişle, dış ticaret hadleri, ülkenin lehine olduğu zaman 100’ün üzerinde bir değer; ülkenin aleyhine olduğu zaman ise, 100’ün altında bir değer almaktadır.Yani diyebiliriz ki; dış ticaret hadleri, bir ülke ekonomisinin dış ticaretten kazançlı çıkıp çıkmadığının izlenmesi açısından önemlidir. Toplam ihracat ve ithalatın birim değer endeksindeki gelişmelere bakıldığında bu veriler yayınlandığından beri genel olarak aleyhimize işliyor. Yani ithal fiyatları ihraç fiyatlarından daha hızlı artıyor. İşte Türkiye'nin 2004-2012 arası kesinleşmiş dış ticaret haddi verileri.



Grafikte baz yıl 2003 alınmıştır.

Güncel olarak son veri ise şöyle,İhracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine bölünmesiyle hesaplanan dış ticaret hadleri, 2012 yılı Eylül ayında 97,2 iken, 2013 yılı Eylül ayında 98,7’ye yükseldi.

6 Aralık 2013 Cuma

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)

Mevduat gerçek yada tüzel kişilerin bankalara yada başka kredi kurumlarına belli bir süre sonunda çekilmek üzere yatırılan değerlerdir.

Tasarruf mevduatı ise kişilerin gelirlerinin harcamayıp tasarruf ettikleri ve bir banka yada başkaca bir kredi kurumuna yatırdıkları değerlerdir.

Yatırılan mevduatların güvenlğini sağlamak için bu mevduatların sigortalanması şarttır. Aksi halde mevduatlar riskli olur ve tasarruf sahipleri mevduat yatırmazlar. Bu yüzden tasarruf mevduatlarını sigortalayacak bir fon kurulmuştur.

TMSF, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla, mevduatın ve katılım fonlarının sigorta edilmesi, Fon bankalarının yönetilmesi, mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması, devri, birleştirilmesi, satışı, tasfiyesi, Fon alacaklarının takip ve tahsili işlemlerinin yürütülmesi ve sonuçlandırılması, Fon varlık ve kaynaklarının idare edilmesi ve Kanunla verilen diğer görevlerin ifası için kurulmuştur.


TMSF Özel bütçeli bir Kamu tüzel kişisidir. 

Fon, Başkan ve üyelerden müteşekkil Kurul ile Başkana bağlı olarak faaliyetlerini yürüten Başkanlık teşkilatından oluşur. 

Fonun merkezi İstanbuldadır.

Fonun malları Devlet malı hükmündedir. Fonun mal, hak ve alacakları haczedilemez ve rehin edilemez.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)

SPK 1981 yılında Sermaye Piyasası Kanunu ile Türkiye'de sermaye piyasalarının açıklık içerisinde etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak ve tasarruf sahiplerinin haklarını korumak için kurulmuştur.

SPK Özel bütçeli bir Kamu tüzel kişisidir. 

Kurul başbakanın görevlendireceği başbakan yardımcısı ile ilgilidir. 

Merkezi İstanbuldadır.

Temel amaçları
+Sermaye piyasası ve kurumlarının işleyişini düzenlemek, denetlemek.
+Tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarını korumak.
+Piyasanın adil ve etkin şekilde çalışmasını sağlamak.

Halka açık şirketler, Aracı kurumlar, Bankalar, Yatırım fonları, Yatırım ortaklıkları, Porföy yönetim şirketleri ve Bağımsız denetim şirketleri sermaye piyasasına ilişkin faaliyetlerinde SPK'nın düzenlemelerine ve denetimine tabidirler.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)

TİM bölgesel ve sektörel bazda faaliyet gösteren 60 İhracatçı Birliğini, 26 ihracatçı sektörü, ihracatçılara ve İhracatçı Birlikleri'ne hizmet veren 13 Genel Sekreterliği ulusal ve uluslararası düzeyde temsil etmektedir.

Ne yapar?
Tim herşeyden önce Türk ihracatçı birliklerinin bir üst meclisidir. Bu sebeple TİM ulusal ve uluslararası alanda bu ihracatçı birlikleri temsil eder.

Türkiye içinde faaliyet gösteren ihracat birlikleri arasında koordinasyonu, iletişimi sağlar.

Tim her ayın ilk günü aylık ihracat verilerini basın aracılığıyla kamu oyuna açıklar.

İhracatçıların sorunlarının belirlerlenmesi ve bu sorunların çözüm yollarının belirlenmesi için yılda iki kez Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantıları düzenler.  Bu toplantıya dış ticaretle alakalı tüm paydaşlar katılır.

Türk ihracatçısının ufkunu açacak uluslararası ticaret fuarlarında aktiviteler düzenler.

Dış ticaretle alakalı aylık, çeyreklik ve yıllık raporlar yayınlar.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Meclisin organları; Genel kurul, Yönetim kurulu, Genel sekreterlik, Denetim kuruludur.

TİM başkanı genel kurul tarafından seçilir.

Mehmet Büyükekşi TİM başkanıdır. Büyükekşi ayrıca Türk Eximbank Yönetim Kurulu Üyesi, THY Yönetim Kurulu Üyesi, İSO Meclis Üyesi, İstanbul Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Deri ve Deri Mamülleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, Enerji Verimliliği Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ziylan Şirketler Grubu Genel Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

TİM 5910 sayılı kanun ile kurulmuştur.(1) Kanunda meclisin kurulma amacı "ihracatçıları örgütlendirmek ve işbirliğini geliştirmek suretiyle ihracatı artırarak ekonomik gelişmeye katkıda bulunmak" olarak belirlenmiştir.

TİM ekonomi bakanlığı ile ilişkilidir. Özel bütçeli bir Kamu tüzel kişisidir.

Merkezi İstanbul'dadır. 

2013 Kasım-Enflasyon

3 Aralık günü Tüik Kasım ayı Tüfe rakamlarını açıkladı.(1)
Kasım ayı endekside dahil 2003'den bugüne oluşan aylık endeksleri gösteren tablo ise şu görünümü aldı;



Buna göre kasım ayında oluşan endeks(227.96) geçen ayın endeksine(227.94) göre %0.01 oranında arttı.
Geçen yılın aynı ayına göre (2012 kasım=212.42) ise endeks %7.32 oranında artmış oldu.


TCMB 2013 yılı sonu için %5 enflasyon hedefi belirlemişti.

2013 Aralık ayı yıllık enflasyonunun %5 olması demek; 2013 Aralık ayı endeksinin, 2012 Aralık ayı endeksinden %5 fazla olması demek. 

+2012 Aralık endeksi 213.23 idi. 
+2013 Aralık endeksi 223.89 olursa %5 yıl sonu enflasyon hedefi tutturulmuş olur.

Fakat halihazırda Kasım ayı endeksi 227.96 olarak gerçekleşti(223.89<227.96) 

Yani Aralık ayında %1.8 oranında bir deflasyon yaşanmazsa TCMB hedefini tutturamamıştır. 

*******************

Ayrıca TCMB her çeyrekte yayınladığı enflasyon raporlarının orta vadeli öngörüler kısmında bir Enflasyon Tahmini yapmaktadır.(2) 
Raporda 2013 yılı sonunda enflasyonun %70 olasılıkla %6.3 ile %7.3 (orta noktası%6.8) arasında oluşacağı tahmin edilmişti. 

+2012 Aralık endeksi 213.23 idi. 
+2013 Aralık endeksi 227.73 olursa %6.8 yıl sonu enflasyon tahmini tutturulmuş olur.

Fakat yine halihazırda Kasım ayı endeksi 227.96 olduğu için (227.73<227.96) TCMB'nin enflasyon hedeflemesi de tutmayacak. 

*******************

Enflasyon hedefi ve beklentisinin tutturulamayacağı açıktır. TCMB de bunun farkındadır. Başkan sayın Erdem Başçı İstanbul Sanayi Odasında yaptığı konuşmada(3) "Temkinli duruşun enflasyon hedefi tutturulana kadar sürdürüleceğini" söylemişti.

Ayrıca 19 kasım'da gerçekleşen para politikası kurulu toplantısında da(4) "Enflasyon görünümü orta vadeli hedeflerle uyumlu olana kadar para politikasındaki temkinli duruşun korunmasının gerektiği belirtilmiştir." 

Bir sonraki para politikası kurulu toplantısı17 Aralık 2013 günü gerçekleşecek.

Aralık ayı TÜFE rakamları 3 Ocak 2014 günü yayınlanacak.

2-www.tcmb.gov.tr > Yayinlar > Raporlar > Enflasyon Raporu 

5 Aralık 2013 Perşembe

Karate Can'a Bilgisayar Aldılar!

2000 yılına girmiştik ben ise 11. yaşıma.. Aklım bir türlü almıyordu, bir gariplik vardı sanki.. İkibin diye yıl mı olurdu! Hangi yıldayız? İkibiiiiiiin. Sanki eksik kalıyordu. İkibinden sonra bir sayının gelmesi gerekiyordu. 

İkibin toplama çıkarılma yapılacak 10'a falan bölünecek bir sayı gibiydi, hiç yıl gibi durmuyordu. 

Hayır, 1995 yılı olur 1998 yılı olur hatta belki 2010 yılı bile olur (tabi o zaman 2010 yılında nerde olurum diye düşünüyordum.(Sahi, 2010 yılında nerdeydim?)) ama ikibin yılı olmazdı. Nasıl ikiyüz diye bir yıl olamayacaksa ikibin diye de bir yıl olamazdı. 

O sene kafam çok karışıktı. Galiba o dönem yeterince akıllı bir çocuk değildim. 

İkibin diye bir yıl olabileceğini ve bu gibi senelerde bir sene sabretip bekleyince yine yılların normale döndüğünü şimdi anlayabiliyorum! O zaman anlayamamışım. 

Dediğim gibi o dönem pek parlak bir çocuk değilmişim. Karate Can izlerdim mesela.. TGRT'te.. 

Bi kere kadrosu çok sağlamdı. Küçük Onur başrolü Cüneyt Arkın ve Şahane Pazarın yardımcı elemanı İpek Tanrıyar ile paylaşıyordu. Özgü Namal da oynuyordu ama dizide o pek iplenmiyordu. Esas kız İpek Tanrıyardı. Özgü, Onurun (filmdeki adı can'dı tağbi) mahallesindeki fakir komşu kızıydı. Onura yanıktı, ama Onur yüz vermiyordu. Onur İpek Tanrıyar'a aşıktı ona teklif etti edecekti. Eli kulağındaydı. Ama korkuyordu, çünkü o bir zengindi. Zengin di zengin olmasına amma çok da fazla şeyapmıyodu yani.. mesela fakirleri de insan olarak görüyordu(!!) İpek. O yüzden bizde destekliyorduk Onur-İpek birlikteliğini. 

Ancak ortada bir sorun vardı. İpek'in etrafında ki zengin, züppe takımı bizim Onur'u nerde görse dövüyordu!! Çünkü onlar zengindi, fakir birini görünce dövmeleri lazımdı. Onur bi kaç kez karşılık vereyim, direneyim dediyse de ığh ığğ nafile, ne gücü ne de tekniği yetmiyordu. Dayak yemekten iflahı kesilmişti. Acımıyordu da ibneler, gafasına falan vuruyolardı yani :(( Bu bölümler gerçekten çok duygusal bölümlerdi bu böyle 4-5 bölüm sürdü. Çok kötü zamanlardı tabi. Yıl hala ikibindi mesela..  

Onur ne yapıp edip bunları dövmeliydi ama sade kas çalışmakla da olmuyordu. İşin birde teknik taktik altyapısı vardı. İşte burda devreye Onur'gilin mahallesine yeni taşınmış eski karateci şimdi ise karateye küsmüş, kesinlikle bir daha karate yapmamaya yemin etmiş, gizemli bir ihtiyar giriyordu. Onun adı Cüneyt Arkındı, adamı döverdi. Ama yeminliydi.. 

Onur bi 3-5 bölüm Cüneyt Arkın'ı ücreti mukabilinde özel karate dersleri vermesi için ikna etmeye çalıştı. Ama Cüneyt Arkın ikna olmuyordu. Geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden karate yapmamaya yeminliydi. Hayır olay neydi onu da açıklamıyordu! Baya gizemliydi yani.. 

Velhasıl sonunda Cüneyt Arkın ikna oldu, aldı Onuru yanına. İşte efendim evini boyattı; dedi ki bileklerini çalıştırıyom. Yük taşıttı; dedi ki kaslarını çalıştırıyom. Sonra sıra geldi işin tekniğine. Ölüm vuruşu da dahil bildiği bütün teknikleri Onura da öğretti. (Tabi bunların herbiri en az iki bölüm)





Yukarıda Küçük Onur ve Cüneyt Arkın'ı Ölüm vuruşu tekniğini çalışırken görüyoruz.

Velhasıl Cüneyt Arkın bizim Onur'u tam bir Karate Kid(1) yaptı. Artık kimse ona daklaşamayacaktı.(2) 

Onur artık nasıl kavga edilir bildiği için bu zengin züppelerin yanına gidiyor bi olay çıksa da şunları dövsem diye bekliyordu. Aksi gibi bu zenginlerde artık Onuru pek iplemiyorlar görmezden geliyorlardı. E haliyle de kavgaya mahal verecek bir elektriklenme yaşanmıyordu. Onur bi 3-4 bölüm bunların etrafında döndü dolaştı, bana bi daklaşsalarda şunları dövsem diye... Neyse en sonunda sudan bi sebeple aralarında bi gerginlik oldu, tabi bu sırada bunların Onurun karate öğrendiğinden haberleri yok. Allaaaaah Onur bunları bi döğdü. Onur bunları bi döğdü. Alttan müzik çalıyo Onur yukarda zenginleri dövüyo, acayip zevkliydi. 

Neyse Onur bunları dövdükten sonra artık dizinin eski tadı kalmadı tağbi. Ben de izlemeyi bıraktım. Neticede takım tutar gibi dizi tutacak adam değildim..

Yıl 2000, 11 yaşındayım bu diziyi izlerken inanılmaz keyif alıyorum... 

Aslında hatırladığım ve anlatmak istediğim dizinin bu berbat senaryosu değildi sadece böyle bir dizi vardı deyip esas aklıma düşeni anlatacaktım. 

Aklıma düşen esas şey şuydu; Dizinin bi bölümünde küçük Onur'a Annesi hediye olarak bilgisayar alıyordu. Halbuki Karate Can ve ailesi klasik fakir bir aileyi temsil ediyordu. Geçinmekte falan zorlandıklarını hatırlıyorum. Bakkal surat yapıyordu bi bölümde Onurun babasına. O derece yani:(( İşte bu kadar fakir bir aile, çocuğuna bilgisayar almıştı! Durdum düşündüm. Ulan biz nasıl fakirdik ki bizde bilgisayar yoktu, atari vardı, sabah akşam televizyonun karşısında elimdeki silahla ördek vuruyodum. Demek ki biz Onur'gilin ailesinden daha da fakirdik. Demek ki zenginler beni görse sade dövmekle de kalmayacak..! 11 yaşındaydım, silahı kafama dayadım ateş ettim. Baktım ördek yere düşüyo. Atarim bozuldu diye acayip korktum. Baktım adaptör çok ısınmış. Söktüm buz dolabına koydum. Ama aklıma düştü bi kere. Bu silah ördekleri nası vuruyo yaa???





1-Aslında Karate Can, Karate Kid filminin taklitiymiş. Tabi ben o dönem bunu nerden bileyim. Sonradan öğrendim. Aldatılmış hissettim, Yıkıldım..  http://gecmisgazete.com/ Karate_Can&icerik=8518
2-Daklaşmak=sataşmak, fiziki müdahele ile karşıdakine rahatsızlık vermek. Kötü bişey yani. Örnek Cümle>> Kimseye daklaşma emi oğlum(Yıl 1997, Amasya)

Son Darbe 28 Şubat

Merhum gazeteci Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 8 saatlik Son Darbe 28 Şubat belgeseli(1) Türkiyenin "çok yakın geçmişini" anlamak bakımından izlenesi bir belgesel.

Belgeseli izlerken kısa notlar tutup ilgimi çeken olay ve kişileri search edip ufak okumalar yaptım. Şimdi bu notları bloga taşıyorum.>>> 

Belgesel şurada>> http://www.youtube.com/watch?v=-Da43LO7dbA

1993

17 nisan 1993'te Turgut Özal cumhurbaşkanlığı görevindeyken vefat etti. DYP'nin genel başkanı Süleyman Demirel başbakan idi. DYP-SHP koalisyonu ile 49. hükümet başta idi. 

Süleyman Demirel 16 mayıs 1993'te Türkiyenin 9. cumhurbaşkanı oldu.

* * * * * * * * * * * * * 

Turgut Özal hayatta iken yani yılın ilk dönemlerinde pkk ateşkes ilan etmişti. Özalın ölümü ile pkk ateşkesi bozdu. Ve ülkede yine terör hortladı.

24 mayıs 1993 günü Elazığ'dan Bingöl'e dağıtıma giden silahsız erleri taşıyan otobüs Pkk tarafından yolda durduruldu ve 33 er orada şehit edildi. Saldırıyı düzenleyen grubun başında Şemdin Sakık vardı. 

PKK terörü artmıştı, şehit sayıları artıyor, köyler basılıyordu. Bu sırada devlet de terörü bitirmek için demir yumruğunu kullanıyor teröre destek veren, destek verme ihtimali olan, sempati duyan, sempati duyma ihtimali olan(!) herkesi sindiriyor, faili meçhul cinayetler artıyordu. 

* * * * * * * * * * * * * 

Demirel cumhurbaşkanı olunca DYP genel başkanlığı için Tansu çiller, Köksal Toptan ve İsmet Sezgin yarıştı. Süleyman Demirel'in gönlü İsmet Sezgin'den yana idi. Fakat kongrede yapılan seçimle Tansu Çiller DYP genel başkanı oldu. 

DYP-SHP koalisyon halindeydi. SHP genel başkanı Erdal İnönü, Tansu Çiller ile hükümette olmak istemiyordu siyaseti bıraktı koltuğunu Murat Karayalçın'a bıraktı. Murat Karayalçın DYP ile koalisyona devam etmek isteyince Tansu Çillerin Başbakanlığında 50. Hükümet kuruldu. 

Bu sırada Refah'ın başında Erbakan, Anap'ın başında Mesut Yılmaz DSP'nin başında Bülent Ecevit, CHP'nin başında ise Baykal vardı. 

2 temmuz 1993'te 50. hükümet yeni kurulmuşken, henüz güvenoyu dahi almamışken Sivas Madımak olayı yaşandı. 

1994

1994 yılında Tansu Çillerin malvarlığı etrafında çeşitli tartışmalar yaşandı. Tansu Çillerin eşi Özer Uçuran Çiller'in siyasete hanımı vasıtasıyla müdahil olduğu, gölge başbakan gibi davrandığı, çeşitli müsteşarları kendi kafasına göre değiştirdiği iddiaları tartışıldı. 1994 yılında Türkiye çapında DYP'den il ve ilçe teşkilatlarında istifalar yaşandı.

1994 yılı ekonomi için de çok kötü bir yıldı. Cumhuriyet tarihinin en büyük cari açığı ve bütçe açığı bu dönemde görüldü.(2)

Ekonomik kriz o kadar derin ve büyüktü ki; Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı Çankaya'ya çıkarak Süleyman Demirel'in ekonomiye el atmasını, birşeyler yapmasını istediler.

* * * * * * * * * * * * * 

Bütün bu hengameler içinde Refah partisi halkın gözünde yeni bir umut olarak belirdi. Çünkü şimdiye kadar denenenler refahı sağlayamamıştı. Refah Partisi Adil Düzeni(3) vaad ediyordu. 

Erbakan ve arkadaşları 1967'den beri siyasetin içinde idi. 

Erbakan ve Refah partisi 27 mart 1994'te yapılacak yerel seçimler için il ve ilçelerde kahvehanelerden barlara kadar her kesimden oy alabilmek için çalıştı. Refah partili hanımlar da bu süreçte parti faaliyetleri içinde bulundu çevrelerindeki hanımların oylarına talip oldu, onlara Refah partili olmanın korkulacak bir şey olmadığını gösterdi.

Refah partisi bu döneme kadar tam manasıyla ak sakallılar denilen gelenekçilerin hakimiyetinde idi. Fakat, Erbakan yaklaşımını değiştirdi ve yenilikçiler denilen, daha genç, daha okumuş, vizyon sahibi kadrolarla çalışmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek, Abdullah Gül, Bülent Arınç bu isimlerdendi.

* * * * * * * * * * * * * 

27 Mart 1994'te yerel seçim yapıldı.(4) DYP %21.5, Anap %21 ve Refah %19 aldı. Refah partisi için kesin bir zaferdi çünkü bir önceki yerel seçimde %9.8 almıştı. Bu seçim sonucunda Refah partisi İstanbul, Ankara, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri ve Konya büyükşehir belediyelerini kazandı. 

Recep Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek İstanbul ve Ankara'da bu seçimle B.B. başkanı oldu. 

Seçime girerken 74 Refah partili belediye vardı seçimden sonra 324 belediye Refah parti'li oldu. 

* * * * * * * * * * * * * 

5 Nisan 1994'te  hükümet tarafından ekonominin bir kriz içinde olduğu kabullenildi ve ekonomik önlemleri barındıran 5 Nisan Kararları olarak bilinen bir tasarruf paketi açıklandı. Hükümetin paraya ihtiyacı vardı, borç bulabilmek için faizler düşürüldü fakat tasarruf sahipleri bu güvensizlik ortamında parasını borç vermedi ve ekonomi iyice kötüleşti. Ardından ülkede faizler düşük olduğu için ülkeden kaçan dövizleri durdurmak için faizler tekrar artırıldı bu kezde faizler %150'lere çıktı.

5 nisan tasarruf paketi hazırlanırken içişleri bakanı Nahit Menteşe de hazır bulundu. Tasarruf paketinin ülkede iflasları artıracağı ve iflas edecek olan firma sahiplerinin yurtdışına kaçacakları düşünülüyordu. İçişleri bakanı bu yüzden çağrılmıştı. Durumun vehameti açısından iyi bir örnek.

* * * * * * * * * * * * * 

Genel seçim 24 aralık 1995'te yapılacaktı. Yerel seçimde zafer kazanan Refah partisi İktidar Yürüyüşüne başladı. 

1994 yılı içinde Refah partisi genel seçimler için çalıştı. Yerel belediyecilikte kazandığı başarıları sunduğu hizmetleri halka duyuruyor ve genel seçimler için erkenden çalışmaya başlıyordu. 

* * * * * * * * * * * * * 

1994 yılında Çiller terörle mücadelede askere tam yetki verdi. Genelkurmay başkanına tam yetki verildi. Terörle her alanda mücadele ediliyor. Teröre göz açtırılmamaya çalışılıyordu. Bu sırada resmi ideolojiye ters düşen gazetecilere, iş çevrelerine devletin içinde ürettiği derin yapılarca yaptırımlar uygulandı, cinayetler işlendi. Bu sırada kürt halkı giderek devletten uzaklaşmaya, devletten soğumaya başladı. Çünkü resmi ideolojiye-askere göre kürt varlığı terörün müsebbibi olarak görülüyordu. 

Evlerinden sorgu için alınıp daha sonra haber alınamayan insanların, sokak ortasında öldürülen vatandaşların sayısı artıyordu. 1994 ve 1995 yılları arasında 385 kişi için kayıp başvurusu yapıldı. 

Oğulları kaybolan anneler yaşıyorlarsa evlatlarını görmek yaşamıyorlarsa da ölülerini almak istiyordu. Seslerini duyurmak için her cumartesi günü Galatasaray üniversitesi önünde toplanmaya başladılar. Fakat her seferinde sert müdahelelerle dağıtıldılar. Bu anneler Cumartesi Anneleri olarak anıldı.

1991 seçimleri sonunda milletvekili olan ve mecliste yeminine "Bu metni anayasanın baskısı altında okuyoruz" diye başlayan Hatip Dicle ve yemin ettikten sonra kürtçe "Bu yemini Türklerin ve Kürtlerin kardeşliği için ediyorum" diyen Leyla Zana'nın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Daha sonra yargılandılar ve Hatip Dicle 10, Leyla Zana ise 15 yıl hapis cezası aldı. 

Resmi ideoloji yasal bir kürt partisini, kürtlerin siyaset yapmasını istemiyor, buna izin vermiyordu. Bu yüzden HEP  ve daha sonra kurulacak partiler giderek radikalleşiyordu. 

* * * * * * * * * * * * *

Bu sırada Refah partisi giderek güçleniyor, genel seçimler için çalışmalarını sürdürüyordu. Bu ise Türkiye'deki laik kesimleri rahatsız ediyordu. Çünkü bu kesime göre Refah partisinin iktidara gelme ihtimali dahi rejim için bir tehlike idi. Bazı Refah partisi milletvekillerinin geçmişte yaptığı anti-laik konuşmaların ortaya çıkması ile bu rahatsızlık iyiden iyiye laik kesimi sarmıştı.

* * * * * * * * * * * * * 

Bosnadaki savaş için taksim meydanında yapılan gösterilerde atılan sloganlar, taşınan yeşil bayraklar medyada da iyice şeriat korkusunu oluşturdu.

* * * * * * * * * * * * * 

Tansu Çiller 1994 yılının sonunda Türkiyeyi AB Gümrük birliğine soktu. Bu cesaret isteyen bir adımdı çünkü normalde ülkeler önce AB'ye üye olur AB içerisinde kararlarda etki sahibi olunca da Gümrük Birliği üyesi olurlar. Çiller gümrük birliği için "AB üyeliği için ilk adımdır" dedi. Türkiyenin çok yakın bir gelecekte avrupa birliğine gireceğini söyledi. Halka gümrük birliği başarıymış gibi gösterildi. Tansu Çiller avrupa fatihi gibi aktarıldı. 

1995

12 Mart 1995'te  İstanbul’da çoğunlukla alevi vatandaşların yaşadığı gazi mahallesinde dört kahvehane ve bir pastahane aynı anda kimliği belirsiz kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Saldırılar sonucu Halil Kaya adlı bir vatandaş hayatını kaybederken, beşi ağır yirmi beş kişi yaralandı.(5)

Saldırıyı protesto eden gruplar gazi mahallesinde gösteri yaparken polisle karşı karşıya geldi. Dağılmadılar. Polis karakoluna yürüdüler. Çatışmalar çıktı. Daha sonra bölgeye destek için asker gönderildi. Asker ve polis silahına sarıldı. Çatışmada 16 kişi öldü. 

Gösteriler ümraniye'ye ve Ankara'ya yayıldı buralarda'da polisle göstericiler çatıştı. Bu olaylar sonunda toplam 22 kişi öldü. 20 polis için soruşturma açıldı, yargılandılar sadece ikisi ceza aldı. 

Gazi mahallesinde yaşayan aleviler AİHM'e gitti. AİHM Türkiye'yi suçlu buldu ve devlet tazminat ödemek zorunda kaldı. 

* * * * * * * * * * * * *

24 aralık 1995'te Türkiye'de genel seçim yapıldı.(6) Refah partisi %21 ile birinci parti oldu. Anap %19.6 , DYP %19.1 , DSP %14.6 ve CHP %10.7 aldı. 

Laik kesimin korkulu rüyası gerçek olmuş, Refah partisi seçimden birinci çıkmıştı. 

Demirel hükümet kurma yetkisini Erbakan'a verdi. Erbakan koalisyon için Anap'a gitti. Mesut Yılmaz,  Erbakan ile koalisyon yapmayı kabul etmedi. Erbakan çaresiz diğer parti liderlerine de gitti onlara koalisyonu teklif etti. Fakat hiçbir parti Refah partisi ile koalisyonda görünmek istemiyordu. Erbakan mecburen aldığı hükümet kurma yetkisini cumhurbaşkanına iade etti. 

Demirel bu kez yetkiyi Tansu Çiller'e verdi. Tansu Çiller Anap'a gitti fakat bu koalisyon görüşmelerinde de hükümet kurulamadı. Tansu Çiller de yetkisini iade etti.

Demirel bu kez yetkiyi Mesut Yılmaz'a verdi. Mesut Yılmaz koalisyon için Refah partisine gitmeyi düşünüyordu. Fakat Genel Kurmay başkanı İbrahim Hakkı Karadayı meclis başkanı ve Anap milletvekili Mustafa Kalemli'yi aradı ve "Bu koalisyon kurulursa ülke açısından iyi olmaz, siz meclis başkanı olarak üstünüze ne düşüyorsa yapın" dedi. Kalemli bu durumu Mesut Yılmaz'a iletti.

Ayrıca GK başkanı Tansu Çillere de giderek Anap ile koalisyon kurmalarını önerdi.

Bunun üzerine Mesut Yılmaz, Refah partisine gitmekten vazgeçti ve DYP'ye gitti. Asker, içinde Refah partisinin yer almadığı bir hükümet istiyor Ana-Yol koalisyonunu istiyordu. Sonunda Ana-Yol hükümeti kuruldu ve Refah partisi devre dışı bırakılmış oldu.

Hükümet kurulduktan sonra Necmettin Erbakan Mesut Yılmaz ile Tansu Çillerin arasını açmak için siyasi hamleler yaptı. İki lider için de meclise ayrı ayrı soruşturmalar getirdi. Soruşturmalar mecliste oylanırken, Tansu Çiller hakkındaki soruşturma dosyalarına Anap milletvekillerinin oy vermesi sonucunda Mesut Yılmaz hakkındaki soruşturmaya da DYP'liler oy verdi ve böylelikle bu iki parti arası açılmış oldu. Artık hükümetin devam edemeyeceği açıktı.

Erbakan Tansu Çillere gitti ve kuracağı hükümete destek vermez koalisyonda yer almaz ise yüce divanda yargılanması yönünde oy kullanacaklarını söyledi. Yani Tansu Çillere; ya bizimle koalisyon olursun ya da seni yüce divana götürecek oylamada oy veririz dedi. 

Tansu Çiller çaresiz kabul etti.

Bu sırada Ana-Yol hükümeti bozulunca. Cumhurbaşkanı Demirel hükümet kurma yetkisini tekrar Erbakan'a verdi. 

1996

28 haziran 1996'da Erbakan Tansu Çiller ile el sıkıştı. Yani hükümet kuruldu. Bu 54. hükümetti. İlk 2 yıl başbakan Erbakan olacak son 2 yıl Tansu Çiller olacaktı. Fakat bu sırada DYP içinden bazı milletvekilleri bu ortaklığa sert bir şekilde karşı çıktı ve bu hükümete güven oyu vermeyeceklerini söyledi. Sebebi ise Refah partisini cumhuriyet için bir tehdit olarak görmeleri idi. Güvenoylamasında DYP fire vermiş olsa dahi Refah-Yol hükümeti güvenoyu alarak göreve başladı.

* * * * * * * * * * * * *

Erbakan Başbakan olduktan sonra askerin katıldığı ilk resepsiyonda başbakan Erbakan askerlerle el sıkışırken askerler bariz bir şekilde kafalarını başka yöne çeviriyor, soğuk davranıyor, Erbakan'ın otoritesine saldırıyordu. 

* * * * * * * * * * * * *

6 Ekim 1996'da Başbakan Necmettin Erbakan türk müteahhitlerin Libya'dan olan alacaklarını tahsil edememesi ve başbakana rica etmeleri üzerine Libya'ya gitti. Kaddafi ile buluştu. Buluşma sırasında gazetecilerin önünde Libya lideri Kaddafi Türkiyenin kürtler'e zulmettiğini söyledi. Erbakan orada bu sözlere cevap vermedi.

* * * * * * * * * * * * *

Erbakan toplam 1 milyar nüfusa sahip gelişen müslüman ülkelerle ortak bir ekonomi pazarı kuracağını açıkladı. Bu İslam Ekonomi Pazarı olacaktır dedi. Adı da D8.(http://www.developing8.org/)

* * * * * * * * * * * * *

Ülkede başörtülü hanımların üniversitelerde okuyamaması, işyerlerinde çalışamamasını protesto için meydanlarda toplanan insanlar laiklik karşıtı sloganlar atıyor, tekbirler getiriyordu. Bu görüntüler askerde ve laik kesimde Refah partisine olan bakışı sivriltiyordu.

* * * * * * * * * * * * *

3 kasım 1996'da Susurluk kazası yaşandı.(7) Mecliste susurluk komisyonu kuruldu. Refah partili Komisyon başkanı kazanın Jitem ile ilişkisini araştırdı, Genelkurmay başkanlığına sorular gönderdi. GK başkanlığı sorulan sorulara yanıt vermiyor sorular gelmeye devam edince komisyona teamüllerde yeri olmayan sert bir üslüpla cevaplar veriyordu. Komisyon başkanı 2 askeri personeli komisyona bilgi vermeleri için çağırdı fakat askerler "Meclis bizim muhatabımız değildir" diyerek gelmediler.

* * * * * * * * * * * * *

Erbakan, başbakanlıkta resepsiyon veriyordu. Resepsiyonda alkollü içki servisi yoktu. Deniz kuv. komutanı Güven Erkaya garsondan rakı istedi. İçki servisinin olmadığı cevabını alınca da garsona "Dışarıdan rakı alın, bana servis edin" dedi. Bu hareketi ile diğer askerlere de örnek oldu ve bazı paşalarda alkollü içkiler aldırdılar. Asker o gün misafir olarak bulundukları başbakanlık resepsiyonunda bu rezilliğe imza attı. 

* * * * * * * * * * * * *

Genel Kurmay Başkanlığı bünyesinde batı çalışma grubu kurularak bu grup eliyle istihbari bilgiler elde edildi. Hükümet içindeki bakanlar ve Refah partili milletvekilleri ve çevresi bu grup eliyle fişlendi.


* * * * * * * * * * * * *

Milli güvenlik bakanı DYP'li Turhan Tayan idi. Bir demecinde "Asker Erbakan'a güvenmiyor, bende güvenmiyorum." dedi.

* * * * * * * * * * * * *

Başbakanlık kriz masası kuruldu. Herhangi bir kriz durumunda başbakan'ın tüm yetkisinin MGK'ya geçmesine imkan veriyordu. Ayrıca GK başkanlığı'na da illerde kriz masaları kurma yetkisi verildi. Bu şekilde GK başkanlığı illerde valiler'in sahip olduğu yetkileri alıyordu.

* * * * * * * * * * * * *

Devlet kadrolarına atamada Genel Kurmayın yürüteceği güvenlik soruşturmaları zorunlu tutuldu. Asker izin vermedikçe hiç bir kuruma bürokrat atanamıyordu.

* * * * * * * * * * * * *

Tsk mensubu bir asker olan Doğu Silahçıoğlu(7) Refah parti belediyesindeki İstanbul sultanbeyli'de 10 kasım günü kafasına göre caddenin ismini değiştirdi ve bu caddeye Atatürk heykeli dikti ve açılışını yaptı. Belediyenin bu açılıştan ve isim değişikliğinden haberi olmadığı için belediye başkanı Doğu Silahçıoğluna dava açtı.

* * * * * * * * * * * * *

Nakşibendi şeyhi Müslüm gündüz Fadime Şahin ile evdeyken polis ve arkasında kameralarla kapısı kırılarak basıldı.

* * * * * * * * * * * * *

Özellikle Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazeteleri adeta TSK'nın resmi yayın organı gibi davranıyor, ısmarlama-masa başı haberler yapılıyordu. TSK 28 şubatta yapılan MGK'da Vural Savaş ise Refah partisi için açacağı kapatma davasında bu gazete küpürlerini kullanacaktı. Yıllar sonra Aydın Doğan "28 şubatta bizi kullanmış olabilirler." dedi.

* * * * * * * * * * * * *

1997

11 ocak 1997'de Necmettin Erbakan diyanet çalışanlarına ve dini temsilcilere, önde gelenlere, tarikat liderlerine iftar verdi. Bu iftar görüntüsü günlerce medyada verildi. Halbu ki aynı gün cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Çankaya'da diyanet yetkililerine iftar veriyordu.

* * * * * * * * * * * * *

31 ocak 1997'de Refah partisi belediyesinde olan Ankara Sincan'da Kudüs gecesi düzenlendi. Bu gecede bir filistinli gencin işgal altındaki Kudüs'teki hayatını anlatan, doğaçlama bir tiyatro oynandı. Ayrıca bu tiyatro sahnesinde hamas ve hizbullah bayrakları asılıydı. Ertesi gün Refah partili adalet bakanı Şevket Kazan Sincan belediye başkanını aradı ve ağır bir dille uyardı. 

2 gün sonra Ankara Sincan'da TSK caddeden tankları geçirdi. Başbakan Erbakan Genel kurmay başkanı'nı çağırdı ve bu tankların neden geçtiğini, amacını sordu. GK başkanı eğitim için geçtiklerini söyledi. Erbakan o halde açıklama yapılması gerektiğini söyledi fakat GK başkanı açıklama yapmadı.

O gün o tiyatroda rol alan oyuncular gözaltına alındı, Sincan belediye başkanı hapse girdi.

Bu olaylar olurken Washingtonda bulunan Çevik Bir tankların geçmesini yorumlarken "demokrasiye balans ayarı çektik" dedi.

* * * * * * * * * * * * *

Bir konuşmasında Güven Erkaya "İrtica Pkk'dan daha tehlikelidir." dedi.

* * * * * * * * * * * * *

Asker o dönem açık bir şekilde Refah partisi'ne düşman gözüyle bakıyordu. Hatta Güven Erkaya'nın sözüyle Pkk'dan daha tehlikeli görülüyordu. Bu yüzden asker Refah yol hükümeti başa geldiği günden başlayarak git gide siyasetin içine nüfuz ediyor, onu yönlendiriyor, baskı kuruyor, tehdit ediyordu. Ordu içerisinde bir kaç paşanın Erbakan hakkında küfür ettikleri de vaki olmuştu. 

İşte böyle bir süreçte 28 şubat günü toplanacak Milli Güvenlik Kurulu çok önemli idi. Herkes bu toplantı da bir şeyler olacağını biliyordu.

MGK toplantılarına o dönem sivil kanattan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri bakanı, İçişleri bakanı, Milli savunma bakanı; Asker kanadından ise GK başkanı, MGK genel sekreteri ve kolluk kuvvetleri katılıyordu. 

MGK'nın kararları hükümete tavsiye niteliğindedir. Alınan kararların hiç bir şekilde yaptırımı yoktur. 

28 Şubat günü yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. Asker kanadı hükümete özellikle Erbakan'a karşı toplantı sırasında ağır ithamlarda bulundu, tenkitler yaptı. Özellikle Güven Erkaya toplantı sırasında sert üslubu ve direkt suçlamaları ile etkin rol oynadı. Beraberinde getirdiği gazete küpürleri ile iktidarın ülkeyi irticaya sürüklediğini savundu. Ve toplantı sonunda hükümete "18 maddelik bu kararların uygulanmasını istiyoruz" dedi.(8) 

Erbakan toplantının daha sert geçmesini engellemek için sessiz kaldı. Ortamı yumuşatmak için gergin cevaplar vermedi. Nasıl olsa uygulamam düşüncesiyle toplantı sırasında karşı gelmedi. Ama toplantı sonunda askerin sunduğu 18 maddelik kararların altına imza da atmadı. "Üzerlerinde biraz daha çalışalım ondan sonra imzalayalım" dedi. Fakat asker toplantı sonunda kararları gazetecilere dağıttı. Ayrıca MGK sekreterliği bu kararlar uygulanmazsa yaptırım uygulayacağız diye açıklama yaptı.

* * * * * * * * * * * * *

4 Şubat 1997'de Erbakan MGK sekreterliğine kararların çok ağır olduğunu ve yumuşatılması gerektiğini bildirdi. MGK sekreterliği reddetti. 

* * * * * * * * * * * * *

Erzurum jandarma bölge komutanı Osman Özbek bir toplantıda Başbakan Erbakan için ağır sözler sarf etti.(9) Dönemin hükümet sözcüsü ve devlet bakanı Abdullah Gül bu sözleri için soruşturma yazısı yazdı fakat Erbakan yine durumu idare etmek, gerginliğe mahal vermemek için bu soruşturmaya da izin vermedi. Osman Özbek'in bu sözleri için cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "Paşanın öfkesi bir boşalmadır" dedi. Sabah gazetesi de bu sözü manşet yaptı.

* * * * * * * * * * * * *

Başta Türk-İş olmak üzere bazı işçi sendikaları MGK kararlarını desteklediklerini açıkladılar.

* * * * * * * * * * * * *
21 mayıs 1997'de Refah partisine kapatma davası açıldı. 

Refah-Yol hükümeti hala işbaşında idi. Asker istediğini henüz gerçekleştirememişti. Asker siyasete ve medyaya iyiden iyiye baskılar kurdu. Medya sahiplerine gazetelerinde ve televizyonlarında çalışan ve askere karşı olan tüm yazarları işten çıkarmaları için telkinde bulunuldu. Birçok gazeteci ve televizyoncunun işine son verildi. 

Asker, televizyon kanalları ile halkı yönlendirirken bir taraftan da brifingler düzenleyip şeriat'ın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu anlatıyordu. Bir gün gazete yazarlarını topluyor diğer gün hakim ve savcıları topluyor onlara şeriat tehlikesi ile ilgili bilgilendiriyor ve bu yönde hareket etmelerini istiyordu. 

Valileri toplayıp onlara da brifing verme niyetinde olan askerin bu niyetini önceden haber alan İçişleri bakanı Meral Akşener "Asker valileri yönlendiremez. O brifinge valilerin katılması uygun değildir. Katılan tüm valileri görevden alırım." deyince asker valileri çağırmaktan vazgeçti. Bu yüzden üst düzey bir asker Meral Akşener için "Söyleyin o kadına onu yağlı kazığa oturtacağız" tehditinde bulundu. Meral Akşener bu tehditi yapan askeri kamuoyuna açıklayacaktı cumhurbaşkanı gerilim olmasın diye Akşener'i engelledi.

Bu sırada asker koalisyonu bozmak, Refah-yol hükümetini alaşağı etmek için DYP'li milletvekillerine partiden ayrılmaları için telkinlerde, ricalarda(!) bulunuyordu. Bunun üzerine o dönem DYP'den toplam 40 milletvekili istifa etti.

Batı çalışma grubunun darbe yapma hazırlığı içinde bulunduğu ve fişlemeler yaptığı ortaya çıktı. Bu yönde planların yapıldığını MGK'da Meral Akşener dile getirdi. Güven Erkaya Meral Akşener'e "Siz Deniz Kuvvetlerini mi dinliyorsunuz?" dedi. Meral Akşener o dönem çok büyük baskılara maruz kaldığını ve ailesine de yönelik tehditler aldığını söylüyor. Ayrıca gazetelerde Meral Akşener'le ilgili haberler yaptırılıyor, onun vatana ihanet suçundan yargılanacağı söyleniyordu. 

* * * * * * * * * * * * *

Tansu Çiller GK başkanı ve kuvvet komutanlarını emekliye ayırmak için kararname hazırlayacaktı. Fakat Erbakan "Kararnamenin cumhurbaşkanı tarafından onaylanması gerekir. Süleyman Demirel bu kararnameyi onaylamaz. İşte o zaman bu asker kesin darbe yapar" diyerek Çilleri vazgeçirdi. 

Ayrıca kararname hazırlanma aşamasındayken askerin bu kararnameden bir şekilde haberi oldu. TSK DYP'li milletvekilleri aracılığıyla Tansu Çiller'e haber gönderdi "Türk ordusu yunan ordusuna benzemez(10) bu hareketi yapmadan önce iki kez düşünsün"


* * * * * * * * * * * * *

Haziran 1997'de Erbakan, Tansu Çiller ile basın toplantısı düzenleyerek hükümeti istifa etti. İstifa ederken hükümet kurma yetkisinin Tansu Çiller'e verilmesi gerektiğini vurguladılar. Çünkü seçimlerden birinci çıkan parti Refah ikinci ise DYP idi.

Fakat cumhurbaşkanı öyle yapmadı yetkiyi Mesut Yılmaz'a verdi.

Mesut Yılmaz Hüsamettin Cindoruk'un DTP'si ve Bülent Ecevit'in DSP'si ile 55. hükümeti kurdu.(11)


* * * * * * * * * * * * *

Asker durmuyordu, Refah partisi hükümetten alaşağı edilmişti ancak MGK kararları henüz uygulanmamış. Refah kadroları ve mürteci kadrolar tamamen yok edilmemişti.(!) MGK kararlarının uygulanması için mevcut hükümete de baskılar kurmaya, yönlendirmeye devam etti.

Asker EMASYA'yı kurdu.(12) Bu sayede her ilde askeri birliklerin asayiş olaylarına müdahil olması sağlandı. Yani asker içişleri bakanlığının yetkilerini üzerine alıyordu. 

Bu dönemde asker eliyle 6 Refah partisi belediye başkanı görevden alındı. Rektörler görevden alındı. Bütün bunlarla birlikte asker kendi içinde de kendi gibi düşünmeyen askerleri hukuksuz yollarla işten attı, tasfiye etti.

Tüm üniversitelerde, kamu kurumlarında mürteci avı başlatıldı, azıcık islami hassasiyeti olan birçok üniversite hocası, bürokrat, çalışan İrticacı oldukları iddiasıyla tasviye edildi.

 * * * * * * * * * * * * *

1998

Yargıtay cumhuriyet başsavcısı Vural Savaş'ın(13) 21 mayis 1997'de Anayasa Mahkemesi'ne Refah Partisinin kapatılması için dava açmıştı.

16 ocak 1998'de kapatma davası sonuçlandı. Refah partisi kapatıldı. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'e 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirildi.

Kararların ardından siyaset yasağı getirilen Erbakan tüm ülkedeki Refah partililere sükünet çağrısında bulundu. 

* * * * * * * * * * * * *

İBB başkanı Recep Tayyip Erdoğan Siirt'te okuduğu şiir yüzünden 10 ay hapse mahkum edildi. Ceza infaz yasası gereği 4 ay hapiste yattı. Hapis kararı açıklandıktan sonra çeşitli medya organları Tayyip Erdoğan'ın bir daha siyaset yapamayacağını hatta "Muhtar bile olamayacağını"(14) yazdılar. 

Tayyip Erdoğan "Kararın benim için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bizim için önemli olan milletin gönlünde yer edebilmektir" dedi.

* * * * * * * * * * * * *

33 er olayında saldırıyı düzenleyen ekibin başındaki isim Şemdin Sakık idi. Şemdin Sakık daha sonraları örgüt içindeki anlaşmazlıklar sebebiyle örgütten kaçtı ve peşmergelere sığındı. Türkiye peşmergeye baskı yaparak onun iadesini istedi.

13 nisan 1998'de Şemdin Sakık Barzani tarafından Türkiye'ye teslim edildi. Orgeneral Çevik Bir bir andıç yayınlayarak Şemdin Sakık'ın soruşturma metinlerine eklemeler yapılmasını istedi. 

Şemdin Sakıkın ifadelerine; yıpratılmak, terörist gösterilmek istenen bazı isimler, gazeteler, iş çevreleri eklendi. Şemdin Sakık itiraf etmiş gibi gösterilerek bu isimlerin Pkk'ya yardım ettikleri, Pkk'lı oldukları imajı yaratıldı. 

Bu sahte soruşturma metinleri Hürriyet ve Sabah gazetelerine servis edildi ve bu gazeteler 2 gün boyunca bu sahte soruşturma metinlerini yayınladılar. Bu sahte metine adları konan isimleri toplumda itibarsızlaştırma kampanyasına giriştiler. TSK psikolojik harp taktikleri ile adeta kendi ülkesi içindeki belli kesimlere savaş ilan etmişti.

Örneğin Oktay Ekşi köşesinde Alçakları Tanıyalım diye yazı yazdı.(15) Pkk ile gericilerin ilişkisini irdeledi(!).

Daha sonra 2000 yılında ekim ayında Nazlı ılıcak bu andıç'ı ortaya çıkardı, soruşturma metininin sahte olduğunu ortaya çıkardı. On gün sonra GK başkanlığı bu andıç'ın varlığını kabul etti.

<<<<<
Belgesel bu kadarla bitmiyor. Tuttuğum notlar da. Fakat yazı çok uzun oldu ve ben de yoruldum :( 

Belgesel 1999 yılındaki önemli gelişmeler (Abdullah öcalanın yakalanması, 18 nisan 1999 genel seçimleri, Meclise başörtüsü ile giren ve yemin ettirilmeyen sonrasında vatandaşlıktan çıkarılan ve milletvekilliği kaldırılan Merve kavakçının yaşadıkları, Fazilet partisine açılan kapatma davası ve 17 ağustos 1999 depremi) ve bunların siyasete etkileri ile sonlanıyor.  

Son sözüm; Belgesel hakikaten muazzam. Merhum Mehmet Ali Birand'ın ruhuna El-Fatiha...


1-http://www.youtube.com/watch?v=-Da43LO7dbA
2-http://www.turkcebilgi.org/ekonomi/turkiye-ekonomisi/5-nisan-kararlari-3491.html
3-http://home.arcor.de/necmeddin_erbakan/kitaplar/sorucevap.html#000000931400cbb55
4-http://tr.wikipedia.org/wiki/1994_T%C3%BCrkiye_yerel_se%C3%A7imleri
5-http://tr.wikipedia.org/wiki/Gazi_Mahallesi_olaylar%C4%B1
6-http://tr.wikipedia.org/wiki/1995_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri
7-http://www.youtube.com/watch?v=jvjACYolclU
8-http://tr.wikisource.org/wiki/28_%C5%9Eubat_Kararlar%C4%B1
9-http://www.youtube.com/watch?v=VxtIuwNHa_A
10-Tansu Çiller başbakan iken Kardak kayalıkları sebebiyle Yunanistan-Türkiye ilişkileri gerilmiş bu krizin ardından Yunan Genel Kurmay Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı.
11-http://tr.wikipedia.org/wiki/55._T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_H%C3%BCk%C3%BBmeti
12-http://www.tbmm.gov.tr/arastirma_komisyonlari/darbe_muhtira/docs/ek1.pdf
13- Vural Savaş daha sonra Fazilet partisine kapatma davası da açan isimdir. 
14-http://dosyalar.hurriyet.com.tr/hur/turk/98/09/24/gundem/12gun.htm
15-http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-15759&yazarid=1

1 Aralık 2013 Pazar

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)

Bu yazıyı BDDK hakkında yayınlanmış kitapçıktan yararlanarak(çoğu yerde alıntılayarak) yazdım.(1)  Şüphesiz bu kitapçığın baştan sona okunması daha ayrıntılı bilgi sağlayacaktır.

Kuruluşu
Bddk 2000 yılında kurulmuştur. 2000 yılına dek ülkede yaşanan gelişmeler bağımsız bir tek düzenleyici ve denetleyici kuruma olan ihtiyacı doğurmuş kurum bu sebeple kurulmuştur.

1994-1999 yılları arasında Türkiye'de tam 11 bankaya el konulmuştur.

2000 yılına gelinceye dek bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesinde parçalı bir yapı bulunmaktadır. Hazine Müsteşarlığı; Bankacılık Kanununun uygulanmasından, Kanuna ilişkin ikincil düzenlemelerin hazırlanmasından, yerinde denetimlerin gerçekleştirilmesinden ve bankalara yönelik idari ve cezai yaptırımların uygulanmasından sorumlu iken, Merkez Bankası da; bankaların uzaktan gözetiminden ve tasarruf mevduatını sigorta eden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) idare ve temsilinden sorumludur. 

1999 yılında bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesindeki bu parçalı yapının ortadan kaldırması ve sektöre ilişkin tek bir bağımsız denetleyici ve düzenleyici kurumun kurulması kararlaştırmıştır. Buradaki 
temel amaç, düzenleme ve denetimin etkinliğinin artırılması ve bağımsız bir karar alma mekanizmasının oluşturulmasıdır. Bu gelişmelerin sonucu olarak, 4389 sayılı Bankacılık Kanunu ile Haziran 1999’da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kurulmasına karar verilmiş ve Kurum Ağustos 2000’de faaliyetlerine başlamıştır. 

Amacı
Kurumun temel amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasıdır. 

Ne yapar?
BDDK bankacılık faaliyetlerinin bankacılık kanununa ve diğer ilgili mezuata uygunluğunu denetler. Kurum kanun koyucu tarafından yasalaşmamış hususları yönetmelik çıkararak regüle eder. Yani sektörde ikinci düzenlemeleri yapar.

Kurum bankaların mevzuata ve kendi düzenlemelerine uygunluğunu denetler ve bunların uygulanması için çeşitli yaptırım ve cezai işlemler de uygular.

Bunlarla birlikte BDDK tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere  gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamak için çalışır. 

Ayrıca yurt içi ve yurt dışı muadil kurumların katıldığı uluslararası mali, iktisadi ve mesleki teşekküllere üye olarak, bu kurumlarda bankacılık sektörünü gelişimi için ilişkiler geliştirir.
BDDK denetim kapsamındaki kuruluşlara yönelik çok kapsamlı ve detaylı bilgi ve veriler yayımlamaktadır. 

BDDK hangi kurumları denetler?
BDDK; bankaların, yabancı banka temsilciliklerinin, banka dışı mali kuruluşlar olarak tanımlanan faktoring, finansal kiralama ve finansman şirketlerinin, finansal holding şirketlerinin ve varlık yönetim şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izinlerinin verilmesinden ve bu kuruluşların düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumludur.(2) 
Yani BDDK'nın denetiminde olan kurumlar;
+Bankalar
+Faktoring Şirketleri
+Finansal Kiralama Şirketleri
+Finansman Şirketleri
+Finansal Holding Şirketleri 
+Varlık Yönetim Şirketleri 
+Yabancı Banka Temsilcilikleri 

Sigorta şirketleri BDDK'nın denetimine tabi değildir. Onlar Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetim Kurulu Başkanlığı tarafından denetlenmektedir.(3)

Ayrıca, bankalara veya finansal holding şirketlerine hizmet vermek isteyen bağımsız denetim, derecelendirme, değerleme ve destek hizmeti şirketlerinin yetkilendirilmesi de BDDK tarafından yapılmaktadır.(4) 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu mu Kurulu mu?
BDDK'nın açılımı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumudur. Bununla birlikte Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da mevcuttur. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Kurumun(BDDK) en üst karar organıdır.(5) Kurumun başkanı Kurulun da başkanı olur.


1-http://www.bddk.org.tr/websitesi/turkce/kurum_bilgileri/bddk_hakkinda/5802bddkkitapcik16_07son.pdf
2-http://www.bddk.org.tr/websitesi/turkce/kurum_bilgileri/sss/10484denetim1.pdf
3-Bana, Kasım 2013'te İller bankası uzman yard. mülakatında BDDK sorulduğunda önce BDDK'yı bir kurul olarak andım(yanlış BDDK kurul değil kurumdur. Kurul, kurumun en üst karar organıdır.) daha sonra sigorta şirketleri ve aracı kurumlarların da BDDK tarafından denetlendiğini söyledim.(buda yanlış çünkü sigorta şirketlerini hazine müsteşarlığı sigorta denetim kurulu, aracı kurumları ise SPK denetler.) Elbette bu yanlışların sebebi heyecan değil, bilgi yetersizliğiydi.
4-http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/07/20110726-3.htm
5-http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5411.html   (83. madde kurulla alakalıdır.)