Düşünmek o kadar da matah bişey değil. Ney yani düşünmek, ne ki?
Kanser hastalığını tamamen bitirecek ilacı bulmaya yemin etmiş, bu uğurda
yıllardır (yaklaşık 3 senedir) laboratuvarından dışarı adım atmamış tıp insanı,
kel saçlı, Adem Doğan beyin bugün kafasından geçenler mi?
Yoksa, 5-B sınıfının 72 numaralı öğrencisi Hüseyin Tanrıverdi ‘nin ana babası
tarafından çocuk esirgemeye bırakıldığı günden beri (2021 itibariyle, 7 yılı
aşkın bir süredir) kafasından geçenler mi?
Hangisi daha çok düşünmek. Hüseyin ne düşünecek aq. O daha bi çocuk.. Ama hiç mi düşünmüyodur?
Bilemiyorum. Temelde düşünmek dediğimiz şey felsefenin mi bilimin mi
gereği? Düşünmek eşittir saksıyı çalıştırmak mı? Yoksa çözüm peşinde olmadan
sade olanı anlamaya çalışmak, hislenmek de düşünmek midir?
Retorik sorular evet.. Şurdan geldi aklıma; Sabah 6:30 – 7:00 gibi, mutfaktayım,
sigara dumanı çıksın diye pencerem açık, sabah ezanı okunuyor. Ezanı dinlerken farkettim
kendimi, böyle hisli hisli, düşünceli.. Öyle belli bişeyi de düşünmüyorum. Bir
sürü bişey.. Sonra bunu farkedince ezanın neden beni bu kadar etkilediğini
düşünüyorum. Oldum olası iyi okunmuş, lezzetli bi ezandan haz almışımdır. Hala da
öyleymiş.
Bu arada geçen kulaklarım şunu duydu; “BT’ye isterlerimizi ilettik.” Yuh
aq. Böyle bi kelimeyi kim, niye uydurdu, nasıl kabul görüyo, vallahi şaşılacak
şey. İster ne aq.
Konu dağıldı ve uykum geldi, daha fazla düşünemeyeceğim, son olarak şunu
söylemek isterim; Hükümetler tarafından, çocuk esirgeme kurumlarına, kanser
araştırmalarına ayrılandan 3,8 katı fazla bir bütçe ve kaynak ayrılmalı.
Yeterli olmaması halinde, azınlık cemaatlerine ve bayan sığınma evlerine
ayrılan yıllık bütçeler tamamen sıfırlanarak elde edilecek bu kaynaklar da
aktarılabilir. Güzel düşündüm, unutmadan bunu CİMER’e kanun teklifi olarak
yazayım.