9 Ocak 2022 Pazar

Alfa Düşkünlüğü

 “Mesela, lisedeki erkek arkadaşım..” dedi.

Devam etti;

“Dışardan geldiği için biraz değişikti, renkli giyinir, küpe takardı, bu yüzden de diğerlerinin gözünde uslu tavuk görünürdü. Bir gün otobüs durağında bunun bu halinden güç bulan iki oğlan tip tip bakınca, üstlerine yürümüştü. Bakmayın böyle göründüğüme ikinizi de şuracıkta sikerim!.. Ciğerini siktiğimin maymunları, şimdi siktirolun gidin diyerek kovalamıştı.”

“Evet..?” dedim.

“Bu mesela.. Beni çok etkilemişti. Alfalık böyle bir şey!” dedi...

Alfa terimi, esasen hayvan davranışlarını tanımlamak için kullanılıyor. (örneğin sürüye liderlik eden alfa kurt) İnsanlar için kullanıldığındaysa daha karmaşık bir şekilde anlaşılabilir, ama günün sonunda aşağı yukarı sınırları belli bir tanım..

Yukarıdaki diyalog yaşanırken benim şaşırır rolü yapmam yersizdi, bu tavrın alfalıkla ilgili olduğunu biliyor ama kabul etmek istemiyordum. İtirazım verilen örneğin hatalı olmasına değildi. -ki hatalı da değildi- Ama yine de kendimi “bu da alfalık mı şimdi, sen bir de beni gör” tavrından alıkoyamadım.

Alfa olmak doğrudan doğruya ve sadece güç göstererek/kullanarak tahakküm kurmayla ilgili. Liderlik etme ve yönlendirme tek başına alfalık için asla yeterli değil. Ne bir eksik ne bir fazla, İbrahim Tatlıses değil midir gerçek alfa?

Güçlü olmak değil gücün ortaya çıkarılması/gösterilmesi ve pozisyon yaratmak için bir silah olarak kullanılmasıdır alfalığın şartı. Kerameti kendinden menkul gücü kim ne yapsın!

Güç her zaman ve her yerde yalnızca otorite ya da otoriteryenizm yaratır, bunu belirleyen ise yalnızca gücün kullanılış biçimidir.

Bir maymun sürüsünü düşünelim, içinde timsahların olduğu bir nehrin çevresinde yaşıyorlar. Ve nehrin ortasında muz ağaçları dolu bir adacık var. Sürünün en hızlı yüzen iki maymunu, Daiya ve Dressel  değişik zamanlarda nehri aşıp adadan muz getiriyor ve sürüyü besliyorlar.

Bir gün, Daiya adaya gitmek için hazırlanıyor, o sırada nehrin kenarındaki maymunları görüp sudan uzaklaşmalarını, ses çıkararak timsahları çekmemelerini istiyor. İtiraz etmeden uzaklaşıyorlar. Daiya yüzerek çıktığı adadan elinde muzlarla dönüp sürüsünü besliyor.

Ertesi gün adaya Dressel yüzecek. Nehrin kenarına geliyor, suyun kenarındaki diğer maymunların yanına gidiyor, içlerinden bir kaçını tekmeliyor, ısırıyor, kovalıyor. Yakaladığı bir dişiyi oracıkta beceriyor. Azıcık ötedeki iki maymunun yanına gidiyor, erkek olanın elindeki ağaç kavuğunu alıp fırlatıyor, geride bıraktığı yeşillikleri yiyor, dişi olanı tabi ki de beceriyor. Maymunlar itiraz etmiyor. Ardından Dressel adaya yüzüp yine elinde muzla dönüyor ve sürü besleniyor.

Sürünün tüm üyeleri biliyor ki Daiya da Dressel da güçlü ve lider özelliklere sahip birer erkek maymun. Sürüdekiler, güçleri sebebiyle Daiya ve Dressel’ın dayattığı her türlü hakimiyeti de sorgusuz şekilde kabul ediyor. Rasyonel olan da bu zaten. - muzla döndüklerinde karınlarını doyuruyorlar.-

Mesele ise tam olarak şu, Daiya gücünü kullanarak bir otorite yaratırken, Dressel aynı güçle otoriteryenizm yaratıyor. Sürü için bu ikisi arasında hiçbir bir fark yok. Onlar sadece şunu farkediyor; Dressel alfa bir maymun. Doğrudur.

Dressel, kabul gören bu alfalığı sayesinde sürüdeki gücünü sürekli artırır (ama bu yeni gücünü sürüyü besleyebilmesine değil, kurduğu tahakküme borçludur) daha çok yer, daha konforlu yaşar, daha fazla maymunla daha fazla sefer çifleşir ve günün sonunda daha fazla ürer.

Yazı uzamasın, yazasım kalmadı, o yüzden bir sürü adımı pas geçerek sonunda söylemek istediğim şeyi söyliyeyim gitsin; insanın alfa’lığa karşı koyamaması, dahası arzu ediyor olması sadece korkudan kaynaklanmıyor olabilir, bu tabi olma/sahip olunma ihtiyacını da besliyor olabilir.

Zira, tahakküm altında olmak (tabiiyeti kabullenmek) öyle yada böyle kişiye pasif bir konfor sağlar. Bu da kabul edilebilir. Neticede bir seçimdir.