14 Nisan 2013 Pazar

Efsane

Günümüz Türk edebiyatında belki de en sıkı takip ettiğim yazar olan İskender Pala’nın son kitabı Efsane’yi konusunu duyar duymaz okumak istedim. Bana birkaç yıl önce yazdığı ‘İki darbe arasında’ yı anımsattı hemen. Daha doğrusu kitapta geçen ve İstanbul Beşiktaş’taki denizcilik müzesinde muvazzaf askerken yaşadıklarını anlattığı bölüm geldi aklıma. 

İki darbe arasında’da belki hatırlanmaya hatta bir köşeye not edilmeye değer çok sayıda bölüm olmasına rağmen yazarın sık sık Barbaros Hayrettin Paşa’nın türbesine gidip Yasin-i şerif okuduğu bölüm çok etkileyici gelmişti. Bir zamanlar ruhuna yasinler hediye ettiği bu tarihi şahsiyetin efsanevi hayatını anlattığı yeni kitabı bu yönden çok manidardır.

Dün gece Beşiktaş sahilde Boğaza ve türbeye nazır bir köşede can dostumla oturup ice-tea ve elmalı kurabiye destekli muhabbet ederken yine aklıma ve kalbime düştü hem Kaptan-ı Derya hem İskender Pala. Suyun içine yapılan türbesini, her akşam kapısında yakılan o kandili ve türbeyi gören bir tepeden dizine oturttuğu Yusuf’una dedesinin kahramanlıklarını belki gözyaşları içinde anlatan Sidi Can’ı belli ki beni çok etkilemiş.

Kitabın sayfalarına serpiştirilmiş bir başka güzellik de bir aşk hikayesi. Öncesi hasret, sonrası hikmet ve meyvesi güzel yüzlü Yusuf olan bir hikaye. Aşkı nasıl anlattığından bahsetmeye gerek duymuyorum yazarın zira kendisi devrine aşkın ne demek olduğunu her platformda kendine yakışır şekilde ifade etmiş birisi. Ama yine de aşkına hiç olmazsa bir kere olsun dokunabilmek için uzanan o ele düşen tek damla gözyaşının içine yanlızca İskender Pala’nın sığdırabildiklerini okumak tarif edilemez. Bir çift çakır göze, yanıklarla süngerleşmiş bir çift ele öyle anlamlar yüklenmiş ki okuduktan sonra aşka olan bakış açısı çok başka raylara oturuyor insanın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder