7 Mayıs 2013 Salı

Korku

İnsanlar topluluk halinde yaşarlar. İçini doğru argümanlarla doldurmak kaydıyla fazlasıyla yerinde bir tespit. Evet toplum, adından da anlaşılacağı üzere birlikte yaşayan, birlikte düşünen, birlikte hareket eden hatta yerine göre hareket etmeyip sadece seyreden insanlar bütünü.

Peki insanlara bu kadar şeyi birlikte yaptıran, onları birbirine sımsıkı bağlayan sırtını birbirlerine dayamaksızın varolamıyacağı hissine kapılmasını sağlayan şeyler neler? Bu soruya bireyin siyasi görüşüne göre, muhafazakarlık seviyesine göre veya aile yapısına göre, hatta oturduğu semte göre farklı cevaplar vermesi muhtemel. Ama benim dikkatimi en çok çeken ve beni en çok düşündüren kavram ‘korku’. 

Kendi içerisinde bireyleri bir arada tutma için adeta bir sosyal tutkal vazifesini bir hakkın icra etmesinin yanı sıra tam tersine bireyi yalnızlaştırmak ve asosyalleştirmek adına çoğu zaman farkında olmadan kullanılan bir kavram. 

Korku kavramını ve dayattığı sosyal yada kişisel hareketliliğin sebeplerini düşündüğüm her sefer anlamlı, marjinal ve kapsamlı bir cevap bulamamak benim açımdan meseleyi 'tam bir saçmalık' olarak niteleyip kestirip atmama sebep oluyor. Çünkü benim inancıma göre insan gündelik hayatında bir takım hislerin zihne ve organizmaya uyguladığı bir çeşit baskı ya da dürtü sonucu hareket eder. Eğer açlık hissediyorsanız yemek yersiniz, eğer birine aşıksanız.... yok buraya uymadı. Her neyse sonuç olarak organizmada bir his bir dürtüye bir dürtü de bir harekete sebebiyet verir. Hareketin ya da eylemin yönü aynı olmak zorunda değildir ama zannımca benzer olmasını ummak gerekir. Halbuki korkan ya da korkutulan insanın yere ve zamana göre birbirine zıt iki sosyal ya da bireysel hareketlenmeye soyunması vakidir ve bu vaka meselenin daha doğrusu iştirak edilen hareketlenmenin içi boş, psikolojik alt yapısı derme çatma da olsa kurulmuş ancak bireyi dolayısıyla da toplumu büyük bir yanlışa sürüklemekte olduğu görülmelidir. 

Meseleyi örneklendirelim…Belki de dünyadaki en kolay toplum yönetme ve şekillendirme yöntemlerinden biridir 'korkutmak'. Yönetenlerin saltanatlarının devamı için gereken gücün toplumsal temeller ve değerler sebebiyle tehlikeye düşmesi durumunda yöneten bir korku iklimi yaratır, yaratmakla kalmaz senaryolaştırır bir güzel de oynar. Sahne ülke toprakları, seyirci vatandaş ve geri kalan herşey 'onlar'. Sahnede iç içe daireler çizen Anadol marka bir araba olur ama size 'ileri gittiğine inanılacak, inan!' derler, inanırsınız. Derken korkunç bir varlık çıkar ve Anadol'umuzu geriye götürmek ister.Sonra 'korkulacak, kork!' derler. Korkarsınız, birbirinize ve 'onlar' a sımsıkı sarılırsınız ve avazınız çıktığı kadar bağırırsınız, 'kahrolsun!'. İşte bu durum korkutulan bireyin nasıl bir toplum hareketine dönüştüğünü daha doğrusu nasıl bir sivil toplum hareketine dönüştüğünü gösterir, tabi önce sivillerin kollarından ve bacaklarından sahnenin görünmeyen bölgelerine doğru uzanan ipleri görmezden gelmeniz lazım. Korku bireyde yanyana gelmeye ve hareketlenmeye sebep olmuştur.

Ama korku sadece birleştirmez , ayrıştırır da. Ancak bu ayrışmaya bireyin ve toplumun perspektifinden olmak üzere iki farklı pencereden bakmalıyız. Birey açısından en azından ülkemiz adına son dönem ayrışmalarının bir yönünü anlayışla karşılamak gerekebilir. Sonuçta ne boyutta ve ne doğrultuda olduğuna bakılmaksızın kitleler ülkemizde çok büyük acılar çekmiş, çok büyük bedeller ödemiştir. Günümüz Türkiye'sinde eksikliği hissedilen örgütlenmiş toplum konseptinin arka sokakları can yakar yani. Ama herşeye rağmen bireyin bu korkularla bir topluma entegre olmaktan ve bu topluluğun doğurduğu bir harekete iştirak etmekten özetle sivil toplum hareketlerinden engellenmesi çok acı değil midir? Toplumun perspektifi ise bambaşkadır ve ideolojik saplantılara kurban edileli bir hayli zaman olmuştur. Bir takım atsız şahsiyetler dünyada ırkına düşman olmayan millet ve bayrak bırakmayalı korku en büyük ayrışma sebebi olmuştur; düşmanlık, kin, öfke ve hırsın yanıbaşına da bağdaş kurmuştur.

En başta da belirttiğim gibi aksiyona dönüşen dürtülerin insanoğlu için tek yönlü olduğuna inanıyorum. Bunun aksine vuku bulan tüm icraatlar yanlış ve tüm icra sahiplerinin de birer kukla olduğunu düşünüyorum. Ve sadece yukarıda bahsettiğim bu sosyal zıt yönlü hareketlenme değil korkunun müsebbibi olan her aksiyondan insanoğlunun şiddetle kaçınması gerektiğini savunuyorum. Özetle korkmayayım ve korkmayalım istiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder